Yaşadığınız gibi ölecek…
Öldüğünüz gibi dirilecek…
Dirildiğiniz gibi haşrolunacaksınız…
Münafıkların haberine bakalım. Ne buyurmuştu Mevla’mız:
“Onlar: Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.”(63-Sekiz)
“Medine’ye dönersek elbette kuvvetli olanlar, zayıf olanları oradan çıkaracak” bu sözü münafıkların reisi olan Übeyy İbn–i Selûl söylemişti.
İbn–i Selûl bu ve benzeri sözleri Tebük seferi esnasında, ordu içinde bozgunculuk çıkarmak için söylemişti. Bu sözleri söylemesindeki amaç ordu içinde bozgunculuk çıkarmanın yanında, kendilerini “izzetli ve kuvvetli” müminleri de “zayıf ve hakir” göstermek istiyordu.
Übeyy İbn–i Selûl’un kim olduğunu biliyorsunuz… Bu adam Medine’deki münafıkların reisidir. Bu adamın Abdullah isminde mümin bir oğlu vardı. Abdullah babasının aksine Efendimizin dostudur. Görüyor musunuz? Baba düşman, oğlu dost. Aynı durumu Ebu Cehil’de de görmekteyiz. Baba düşman oğlu dost…
* * *
Munafikların reisi İbn–i Selûl’un sözleri ashab arasında duyulunca, en şiddetli tepki oğlundan geldi. Abdullah kılıcını kuşanarak babasının karşısına çıktı. İbn–i Selül şaşkındı. Abdullah babasına:
“İzzetin, Allah’ın, Resulü’nün ve Müminlerin olduğunu ikrar etmezsen, vallahi boynunu vuracağım” dedi.
Oğlunun kararlı hâli karşısında, başka çare olmadığını anlayan Übeyy İbn–i Selûl:
“Ben şahadet ederim ki izzet Allah’ın, Resulünün ve Müminlerindir.” demek mecburiyetinde kaldı. Bunun üzerine Abdullah babasının yanından ayrıldı.
Haber Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaştığında şöyle buyurdular:
“Allah, seni Resulü ve müminler tarafından hayır ile mükâfatlandırsın.”
* * *
Rabbimiz buyuruluyor ki:
“Kim Resûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur…” (4/80)
İzzet ve şeref ancak Allah’a ve Resulullah’a itaat edenlerindir. Ebu Cehil ve bütün Ebu Cehiller cehennemde olacak. Ebu Cehil’in dünya hayatında aşağıladığı, Bilâl, Ammar, Suheyb gibileri cehennemde arayacak bulamayınca da:
“…Kendilerini dünyada iken kötülerden saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?” (38/62)
Ne zaman ki cennet ile cehennem arasındaki perde kalkacak. O zaman görecek ki Bilâl, Suheyb, Habbab ve diğerleri köşklerde oturuyor. Altlarından da billur gibi ırmaklar akıyor. Etraflarında hizmetçiler, saçılmış inciler gibi, taze kuş etleri, envaî çeşit nimetler…
Ne kadar beceriksiz insanlarız… Ebedi bir hayatı heba ederek, şu gelip geçici dünyanın peşinde koşuyoruz. Olacak iş mi?
Bakın Ebu Cehil, İbn–i Selûller gelip geçti bu dünyadan. Şimdi onların elinde pişmanlıktan başka bir şey yok. Ebedi bir hayat, ebedi bir azap ve pişmanlık…
Bu dünyada bir şey yok! Kısa dünya hayatının sonunda ölüm gelip kapıya dayanıyor. Kurtuluş yok… Ölüm, kabir ve diriliş…
Kimsenin kara kaşına kara gözüne bakmadan toprağın altına yatırıyorlar adamı. Ölüm ve toprak, defin işlemi bittikten sonra insanlar dağılıp gider, iki melek gelir ölüyü suale çeker. Dünya hayatında Rabbine kulluk etmediysen, orada sorulara cevap veremeyeceksin. Rabbin kimdir? Sorusuna “Rabbim Allah’tır” diyemeyeceksin.
Bir hadis–i şerifte şöyle buyuruluyor:
“Yaşadığınız gibi öleceksiniz, öldüğünüz gibi dirileceksiniz, dirildiğiniz gibi haşrolunacaksınız
Yorum bırakın